Başka duâ bilmez misin?
1 sayfadaki 1 sayfası
Başka duâ bilmez misin?
Bir şahıs Harem-i
Şerîfin kapısında Ey doğrulara
yardım eden haramlardan
kaçınanları koruyan Allâhım!.. diyerek hep aynı duâyı okuyordu. Ona Sen başka duâ
bilmez misin? dediler. O şöyle açıkladı bu duâyı
tekrar etme sebebini:
Ben Beyt-i Şerîfi
tavâf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki içinde bin
altın bulunan bir kese. Şeytanımla îmânım mücâdeleye tutuştular. Bin altın çok
para senin bütün
ihtiyaçlarını karşılar dedi şeytanım. Îmânım ise Bu
haramdır boşuna
saklama; sahibini bul teslim et!
dedi. Ben böyle mücâdele içinde iken birinin sesi
duyuldu:
Burada içinde
bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise getirsin ona otuz altın
müjde vereyim!
Bin haramdan otuz helâl
hayırlıdır diyerek keseyi
sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar
çarşısında gezerken bir Arap
kölenin bu paraya satıldığını görünce hemen satın
aldım. Bir müddet sonra bu kölenin yanına bir kısım Araplar gelip gizlice
konuşmaya başladılar. Köleden ne konuştuklarını sordum. Saklamayıp aynen
anlattı:
Ben Mağrip sultânının oğluyum.
Babam Habeş
melikiyle cenk edip savaşı kaybetti. Beni de esir alıp buralarda sattılar. Babam
bunları göndermiş elli bin altın
da vermiş ki beni satın
alıp götürsünler. Sen bana çok iyilik ettin kendi evlâdın
gibi baktın. Bundan dolayı memnun kaldım. Bunlar beni satın alacaklar; sakın az
altına râzı olma elli bin
altına sat beni.
Dediği gibi oldu. Elli bin
altına sattım köleyi. Bu kadar büyük sermaye ile bir kısım mallar alıp Bağdata
gittim. Orada açtığım dükkânda mallarımı satıyordum. Bir tanıdığım gelip Meşhur bir
tüccar dostum vefât etti ay gibi güzel
kızcağızı yalnız kaldı. Gel bunu sana alalım dedi. Ben de kabul ettim. Kızın çehiz olarak
getirdiği birtakım tabakların üzerinde içi altın dolu keseler vardı. Hepsinin
üzerinde de biner altın yazılı iken birinde dokuz
yüz yetmiş altın yazılı idi. Bunun sebebini sorduğumda kızcağız dediki:
Babam bu keseyi Harem-i Şerifte kaybetmiş.
Bulan bir helâlzâde keseyi iâde edince otuz altını
ona müjde olarak vermiş ondan geriye
kalanlardır bu kesedeki altınlar.
Bunun
üzerine ben Allâha hamd ve şükürlerde bulundum; bunlar hep doğruluğun iyiliğin
bereketi diyerek
hâdiseyi kızcağıza anlattım. Sürur ve saâdetimiz daha da perçinlenmiş oldu!..
(Nevâdir-i Süheylî Sayfa: 280-81)
Evet enteresan bir
hâdise. Doğruluk ve dürüstlüğün neticesini göstermesi bakımından verdiği mesaj
oldukça mühim. Kaldı ki bu sadece
dünyadaki semeresi. Âhiretteki karşılığı ise ebedî bir
saâdet. Rabbimiz cümlemizi îmânımızın
sesine kulak vererek sadâkat ve istikametten ayırmasın. Âmîn...
Şerîfin kapısında Ey doğrulara
yardım eden haramlardan
kaçınanları koruyan Allâhım!.. diyerek hep aynı duâyı okuyordu. Ona Sen başka duâ
bilmez misin? dediler. O şöyle açıkladı bu duâyı
tekrar etme sebebini:
Ben Beyt-i Şerîfi
tavâf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki içinde bin
altın bulunan bir kese. Şeytanımla îmânım mücâdeleye tutuştular. Bin altın çok
para senin bütün
ihtiyaçlarını karşılar dedi şeytanım. Îmânım ise Bu
haramdır boşuna
saklama; sahibini bul teslim et!
dedi. Ben böyle mücâdele içinde iken birinin sesi
duyuldu:
Burada içinde
bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise getirsin ona otuz altın
müjde vereyim!
Bin haramdan otuz helâl
hayırlıdır diyerek keseyi
sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar
çarşısında gezerken bir Arap
kölenin bu paraya satıldığını görünce hemen satın
aldım. Bir müddet sonra bu kölenin yanına bir kısım Araplar gelip gizlice
konuşmaya başladılar. Köleden ne konuştuklarını sordum. Saklamayıp aynen
anlattı:
Ben Mağrip sultânının oğluyum.
Babam Habeş
melikiyle cenk edip savaşı kaybetti. Beni de esir alıp buralarda sattılar. Babam
bunları göndermiş elli bin altın
da vermiş ki beni satın
alıp götürsünler. Sen bana çok iyilik ettin kendi evlâdın
gibi baktın. Bundan dolayı memnun kaldım. Bunlar beni satın alacaklar; sakın az
altına râzı olma elli bin
altına sat beni.
Dediği gibi oldu. Elli bin
altına sattım köleyi. Bu kadar büyük sermaye ile bir kısım mallar alıp Bağdata
gittim. Orada açtığım dükkânda mallarımı satıyordum. Bir tanıdığım gelip Meşhur bir
tüccar dostum vefât etti ay gibi güzel
kızcağızı yalnız kaldı. Gel bunu sana alalım dedi. Ben de kabul ettim. Kızın çehiz olarak
getirdiği birtakım tabakların üzerinde içi altın dolu keseler vardı. Hepsinin
üzerinde de biner altın yazılı iken birinde dokuz
yüz yetmiş altın yazılı idi. Bunun sebebini sorduğumda kızcağız dediki:
Babam bu keseyi Harem-i Şerifte kaybetmiş.
Bulan bir helâlzâde keseyi iâde edince otuz altını
ona müjde olarak vermiş ondan geriye
kalanlardır bu kesedeki altınlar.
Bunun
üzerine ben Allâha hamd ve şükürlerde bulundum; bunlar hep doğruluğun iyiliğin
bereketi diyerek
hâdiseyi kızcağıza anlattım. Sürur ve saâdetimiz daha da perçinlenmiş oldu!..
(Nevâdir-i Süheylî Sayfa: 280-81)
Evet enteresan bir
hâdise. Doğruluk ve dürüstlüğün neticesini göstermesi bakımından verdiği mesaj
oldukça mühim. Kaldı ki bu sadece
dünyadaki semeresi. Âhiretteki karşılığı ise ebedî bir
saâdet. Rabbimiz cümlemizi îmânımızın
sesine kulak vererek sadâkat ve istikametten ayırmasın. Âmîn...
NuR-38- ADMİNİSTRATOR
-
Mesaj Sayısı : 28
Yaş : 31
Nerden : ----
Kayıt tarihi : 05/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz